Nevzat Karakoca, ibn-i Sina Hastanesi’nde çalışıyor,
Asansör görevlisi.
Yaptığı iş ne derseniz?
Sabah giriyor asansöre. O havasız ortamda, sabah sekizden akşam beş buçuğa kadar
asansörün iniş ve çıkışını ayarlıyor.
Tam 30 yıldır…
Tam otuz.
Şimdi birinize desek ki “Otuz gün bir asansör kabininde kalacaksın” hücre hapsi gibi
gelir.
Kaç kişi yapabilir düşünsenize.
Bir kutunun içine giriyorsunuz.
Hem de bir hastanede, hastalıklarla boğuşulan bir yerde, mesleğinizde hiçbir ilerleme yok.
İnip, çıkıyorsunuz.
Daha kötüsü, çıkıp iniyorsunuz.
Nevzat Karakoca’yı bir dinleyin. O bizim gibi değil.
O farklı bakıyor…
Kendine bir dünya kurmuş ve ritüeller oluşturmuş.
Törenleri var yani.
Sabah parfümünü sürüyor.
Asansöre girmeden
, bir Atatürk heykeli var, ona selam duruyor.
Ardından asansöre gülümseyerek giriyor ve işine başlıyor.
600 personeli tanıdığını söylüyor,
Hastane personeliyle konuşun,
“Hepimizi tanır; işini özenle yapar” diyorlar.
“Özel günlerde anneler günü, Dünya Tıp Bayramı gibi hepimizi ayrı ayrı kutlar” diyorlar.
Ben, Nevzat Baba’nın söylediği tek bir cümleyi söylemek isterim.
“Çocuklarımı bu sayede okuttum, evimi böyle geçindirdim. İşimi çok seviyorum” diyor.
Adamlık ve eskilerin deyimiyle “tevekkül” bu işte.
“Tevekkül” ne mi?
Onu da siz araştırın bakalım!
“İşimi çok seviyorum.”
Bu cümleyi söyleyemiyorsanız, bırakın o işi!
Çok mu radikalim?
Ben bıraktım!
Zaten işinizi sevmezsiniz, sevdiğiniz şey tutkularınızdır.
Bir parkta, aç karınla bankta otururken kuş seslerini duymazsanız.
Bu doğru!
Tutkuyla yaptığınız iş, hiçbir zaman sizi aç bırakmaz; bu daha doğru.
Arkadaşım Ali’yle beraber Profesör Vasata’yı Düseldorf’daki ofisinde ziyarete
gittiğimizde, ilginç bir şey söyledi: “ İşinizden emekli olursunuz; ama tutkularınızdan
olamazsınız.”
O zaman tutkuyla yapabileceğiniz bir iş bulun.
Herkesin tutkuları farklıdır.
Bir asansörde otuz yıl kalıp işimi çok seviyorum diyebilen bir insan, 600 ayrı insanla,
insanca bir ilişkinin mutluluğunu yaşıyordur.
O asansörde tek başına inip çıksaydı, bir yılda kafayı sıyırırdı.
Nevzat Karakoca, işin zevkli yanını bulmuş.
Hayatınıza küçük törencikler ekleyin: Bizde akşam yemeğini kim yapmışsa, ailedeki
diğer iki kişi yemekte gizlice haberleşip yemeği yapanı çılgınca alkışlarız. Cidden insan
gaza geliyor.
Nasıl tören? “Eve resmimi asarım, herkes sabah ona selam verir” diyen arkadaş varsa
teessüf ederim.
Nevzat Karakoca yüzlerce insanla dost!
Emin olun, işiyle düşman da olabilirdi.
Bütün gün işine lanet de okuyabilirdi.
O zaman ne yapıyoruz:
Ya sevmediğimiz işi yapıyoruz,
Ya da işimizi sevilir hale getiriyoruz.
Hadi bakalım dağılın!
(A.Şerif İZGÖREN-Süpermen ve Uğur Böceği)