Birinci Ders:
Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı.
Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim.
Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım.
Son soru şöyleydi :
&39;Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir?&39;
Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı.
Kadını, yerleri silerken, hemen her gün görüyordum.
Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı.
50&39;lerinde falan olmalıydı.
Ama adını nerden bilecektim ki ! Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci
, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
&39;Tabii, dahil&39; dedi, Hocamız...
&39;İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız.
Hepsi birbirinden farklı insanlar.
Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar.
Onlara sadece gülümsemeniz ve &39;Merhaba&39; demeniz gerekse bile...&39;
Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adını da...
Dorothy idi.
İkinci Ders :
Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın...
Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk
pastaneye girdi.
Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu:
&39;Çikolatalı pasta kaç para ?&39;
&39;50 Cent.&39;
Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
&39;Peki, Dondurma Ne Kadar ?&39;
&39;35 Cent.&39; dedi garson kız, sabırsızlıkla.
Dükkânda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu.
Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki...
Çocuk parasını bir daha saydı ve &39;Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?&39; dedi.
Kız dondurmayı getirdi.
Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya
koştu.
Çocuk dondurmasını bitirdi.
Fişi kasaya ödedi.
Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden..
Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti.
Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 Cent&39;lik bahşiş duruyordu..
Üçüncü Ders :
Önemli Olan Vermektir..
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler.
Tek yaşam şansı, beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi.
Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu.
Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu.
Küçük çocuk bir an duraksadı.
Sonra derin bir nefes aldı ve &39;Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı&39; dedi.
Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...
Gülümsemesi de yok oldu.
Titreyen bir sesle doktora sordu :
&39;Hemen mi öleceğim ?&39;
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu.
(Anonim)