Geçenlerde bir seminerimde katılımcılardan biri ”Hocam, bizim elimizden bir tutan olmadı,bizi bir okutan olmadı.”dedi.
İlkokul mezunuymuş ve onu okutmadıkları için başarısız olmuş.
Bakın en kolay yol budur.
Her şey için bir mazeret bulabilirsiniz.
Hep dışarıyı suçlamak en kolaydır.
“Beni okutmadılar, ilkokul mezunu olduğum için başarısız oldum.”diyen dinleyiciye;”Zeki Başesgioğlu, Zeki Triko’nun sahibi de ilkokul mezunudur, Ahmet Nazif Zorlu da …
Eminim,”Beni okutmadılar, o yüzden başarısız oldum.”dememişlerdir hayatların da bir kez olsun.”dedim.
Ya da o okuldaki genç müstahdem…
Belirleyici olan sizin çabalarınızdır.
“Biz anamızdan babamızdan bir şey görmedik.
Onlardan hiç destek almadık.”lafı herhalde bir bizde vardır.
Zaten anadan babadan bir şey kalması gerekmiyor ki.
Hayatınızı kendinizin kazanması gerekir.
Çiçero,”karanlığa küfretmektense bir mum yak.”der.
Etraf karanlığa küfreden adamlarla dolu.
On bin kişiden ancak biri, etrafına mum yakmayı öğretir.
Hayatı, yokuşu çıkarken yaşarsınız; zirvede otururken değil.
Allah’a istediğiniz her şeyi şıp diye vermediği için her gün dua edin.
Ya istediğiniz her şey gerçek olsaydı?
Onasis’in, Agnelli’nin, Ford’un oğulları gibi…
Hayal edilebilecek her şeye sahip oldular.
Hepsi sonunda intihar etti.
Sizi hayata bağlayan kendi çabalarınızın sonunda elde ettiğiniz sonuçlardır.
Hayatınızı değerli kılan, hayat amacınızdır.
Zor günlerinizde size yol gösteren, sizi ayakta tutan, yaşama sevinci gelecek hayalinizdir.
Hayatla ilgili kararlarınızı kolaylaştıran, sizi insan yapan ise bağlı olduğunuz değerlerinizdir.
Çabalarınızın sonuca ulaşmasını sağlayan şey hedef belirlemenizdir; kişiliğiniz, olumlu düşünceniz, yaratıcılığınız ve mücadele ruhunuzdur.
Mutluluğunuz narin bir kelebek gibidir.
Kitabın adı niçin “Avucunuzdaki Kelebek”?
Zamanın birinde iki tane kız kardeş varmış, nasıl akıllılarmış anlatamam.
Etraflarındaki ve okuldaki tüm bilgi onlara yetmez olmuş.
Bir gün, anneleri onları dağdaki bilge adama götürmeye karar vermiş.
Kızlar, bilge adamla karşılaşınca ona sorular sormaya başlamışlar.
Bilge adam bütün soruları doğru cevaplamış; kızlar çok sevinmişler ve annelerinden eğitimleri için bir süreliğine izin isteyerek bilge adamın yanında kalmışlar.
Sordukları soruların hepsinin cevabı doğruymuş.
Bir süre çok mutlu olmuşlar; ama sonra sıkılmaya başlamışlar.
”Bilgenin bilemeyeceği bir soru bulmamız lazım.”diye düşünmüşler.
Kızlardan biri bir gün “Buldum!”diye sevinmiş.
”İki elimin arasına bir kelebek koyacağım ve bilge adama soracağım, ’Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı,ölü mü?’’Ölü’derse kelebeği bırakacağım.’Canlı’derse avucumu hafifçe bastıracağım.
Her ne derse cevabı bilemeyecek.
”Kızlardan birisi kapalı tuttuğu ellerini bilgeye doğru uzatmış.
(Şimdi lütfen siz de yapın. Avuçlarınız birbirine bakacak şekilde ellerinizi birleştirin ve uzatın. Ben açın deyinceye kadar da açmayın).
Ve sormuş:
“Avucumun içinde bir kelebek var; canlı mı
,ölü mü?”
Bilge adam cevap vermeden önce uzun süre kızın gözlerine bakmış, bakmış ve cevaplamış:
“Senin ellerinde kızım, senin ellerinde…”
Şimdi bakın hayatınıza ve mutluluğunuza…
Nerede mi?
Açın avucunuzu…
Sizin ellerinizde; tam avucunuzun içinde.
Bir Portekiz atasözü der ki:”Yaşadıkça yaşlanmazsınız, yaşamadıkça yaşlanırsınız.”
Mutluluklar dileklerimle…
Gözlerinizden öpüyorum.
(A.Şerif İZGÖREN, Avucunuzdaki Kelebek)