Doktora eğitimim sırasında aldığım bir derste bir hocamız; "sosyalleşmenin maliyeti yüksektir" diye bir cümle kullanmıştı.
O günden bu güne kadar bu cümle hep dikkatimi çekmiştir.
Bilgi iletişim teknolojilerinin çok hızlı gelişmesi hayatımızın hemen hemen her alanını etkiliyor.
Dünya adeta avuçlarımızın içinde!
Afrikanın bir kabilesindeki bir olaydan anında haberdar olabildiğimiz gibi ülkemizin bir coğrafyasının herhangi bir evinde meydana gelen aile içi tartışmayı da artık bilebiliyor duruma geldik!
Durum böyle olunca da güzellikler de, kötülükler de gözlerimizin önünde sinema şeridi gibi akıp gidiyor.
Güzellikler bizi çok ilgilendirmese de ama insan kötülükleri, problemleri, sitemleri, şikayetleri, feryat ve figanları, haykırışları görünce üzülüyor.
Çok büyük bir ülkeyiz.
Muhteşem bir kültürümüz var.
İnançlı bir toplumuz.
Merhametliyiz, şefkatlıyız, saygılıyız, hürmetkarız, beraber güler beraber ağlarız.
Komşumuzun derdini derdimiz gibi kabul ederiz.
Yemene gittik, Koreye gittik, Afganistana gittik, Bosnaya gittik.
Gittik, gittik, gittik.
Çünkü orada bir yangın vardı.
Orada feryat ve figan vardı.
İnsanlar mağdurdu, imdat diye haykırıyorlardı.
Gitmemiz gerekiyordu ve gittik, gerekeni de yaptık.
Fıratın kenarında bir koyunu kurt kapsa sorumlusu benim diyebilen bir kültürün hakim olduğu coğrafyada yetişen insanlarız.
Bu kadar hassassız ve bu kadar ince ruhluyuz.
Sözü çok uzatmayacağım.
Bu günlerde derinden derine bir feryat var.
400.000 civarında mezununun işsiz olduğu ifade ediliyor.
Ailelerini de işin içine katarsak 3-4 milyon nüfus karşımıza çıkıyor.
Çok ciddi bir rakam.
Bu çocukların talepleri var.
Mağdur olduklarını, haklarının yenildiğini, kendilerinin yapacakları işleri başka insanların yaptıklarını, kimsenin kendileriyle ilgilenmediklerini, yalnız kaldıklarını ifade ediyorlar.
En çok da bu güne kadar toplumun bütün problemleriyle ilgilenen hükümetin kendi problemlerine karşı sessiz kalmalarına üzülüyorlar.
Evet, sahipsiz kalmak, yalnız kalmak, terkedilmek, bir kenarda olup bitene bakmak durumunda kalmak!
Bu çok zor bir psikoloji.
Bunun sosyolojik sonuçları çok acı olur.
Acı sonuçlarla karşılaşmamak için yetkili birilerinin bu çocuklarımızın sesine kulak vermesi gerekiyor.
Bu çocuklar bizim çocuklarımız.
Bu çocuklar bizim istikbalimiz.
Bu gün her birimizin yaptığı görevi bir süre sonra bu çocuklara bırakacağız.
Üniversitede görev yapan bir öğretim üyesi olarak şunu çok net olarak ifade edebilirim.
Harika bir gençliğimiz var.
Hepsinin gözleri pırıl pırıl parlıyor.
Tek eskiklikleri moral, motivasyon ve destek.
Onlara yardımcı olmamız gerekiyor.
Onların bizim için değerli olduklarını, geleceğimizin teminatı olduklarını onlara hissettirmemiz gerekiyor.
Dertlerinin aslında bizim derdimiz olduğunu ifade etmemiz gerekiyor.
Bu güne kadar hükümetimiz toplumun hiçbir problemine karşı duyarsız kalmadı.
Eğer bu güne kadar bu gençlerin problemleri ile ilgilenilmemiş ise ben bunu hükümetin bu konuda çok bilgi sahibi olmadığına bağlarım.
3-4 milyonu ilgilendiren bir konu önemli bir konudur.
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde derslere giren bir öğretim üyesiyim.
Kendi çocuğum da bu fakültenin öğrencisi.
Öğrencilerimizin yaşadıklarını yakinen biliyorum.
Her fırsatta, her derste İİBF'lerin toplumsal olarak kalkınmamızın anahtarı olduğunu ifade edenlerdenim.
Ortada ciddi ve giderek büyüyen bir problem var ve bu probleme el atılması gerekiyor.
Hem de hiç zaman kaybetmeden.
Bu yazıyı her kim okuduysa, okuyorsa, duyduysa lütfen bir şeyler yapsın.
Dertlerini derdimiz kabul edelim.
İİBF'lilerin gülmeye ihtiyaçları var.
Gelin hep birlikte bu gençleri güldürelim.
İyi bayramlar.
...........................