KILIÇDAROĞLU'NUN SİLECEĞİ SAĞ PARTİLER

21/12/2010 | Doç. Dr. Ahmet TAN | 166


Bugünkü yazımızda, yaklaşan seçim öncesi ‘Kılıçdaroğlu Faktörü’nün sağ partileri nasıl etkileyeceğine temas edeceğiz. Öncelikle şu noktanın altını çizelim:

Sayın Deniz Baykal’ın bir kaset komplosuyla CHP genel başkanlığından istifa etmesinin hemen ardından kaleme aldığımız “Kılıçdaroğlu en çok hangi partiyi etkiler?” başlıklı yazıda, “bu tablodan en olumsuz etkilenecek olan parti, Mustafa Sarıgül’ün lideri olduğu Türkiye Değişim Hareketi’dir. Sarıgül’ün 5-6 yıllık emeği heder olacaktır” demiştik. Nitekim Mustafa Sarıgül, Türkiye Değişim Hareketi’nin (TDH) kapısına kilit vurmakta gecikmedi.

Mustafa Sarıgül önderliğindeki siyasi hareketin en büyük handikapı, CHP’yi iktidara taşıyacak bir vizyon ve söylemle ortaya çıkması değil, tüm misyonunu büyük ölçüde Baykal karşıtlığı üzerine konumlandırması oldu. Varlık nedeni şahıslar üzerine ikame edilen tüm siyasi ve sosyal hareketlerin kaderi büyük ölçüde budur. Bir şahsı ikame etmek yada bir şahsı imha etmek üzere konuşlandırılan tüm siyasi ve sosyal hareketler

 

, ortaya çıkış nedenleri ortadan kalktığında anlamını yitirirler.

Nitekim Baykal’ın siyaset sahnesinden ani çekilişi Türkiye Değişim Hareketi’ni açığa düşürdü, varlık nedenini hızla ortadan kaldırdı. Merhum Bülent Ecevit sonrası DSP’nin de tabela partisi haline gelmesi ile, sol kulvarda CHP’nin manevra yapacağı alan iyice genişledi. Bu durum CHP’nin siyaset sahnesindeki özgül ağırlığını göreceli olarak daha da artırdı.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana 7 genel seçim yapıldı. 12 Haziran 2011’de yapılacak sekizinci genel seçimde ilk defa bir sol parti (yani CHP), tüm sol oyların en az yüzde 90’ını alma potansiyelinde bulunuyor. Haziran’da yapılacak seçimde CHP’nin oy oranının yüzde 28-35’ler seviyesine ulaşması süpriz olmayacak.

Sol kulvardaki bu tablonun ve hareketlenmenin, sağ parti seçmenlerinin oy verme davranışı üzerinde de büyük etki oluşturması kaçınılmaz görünüyor. Bu nedenle yaklaşan genel seçim öncesinde sağ kulvarda ilginç ittifaklara ve siyasi gelişmelere şahit olacağız.

Sağ seçmenin refleksleri...

Yeni yılın girmesi ile birlikte ülkemiz hızla seçim atmosferine girecek. AK Parti iktidarından kurtulmak isteyen (siyaset, ordu, yargı, iş dünyası, kimi sosyal teşekküller ve dış dünyadan) belli çevreler, Kılıçdaroğlu’na sınırsız kredi açmış durumdalar. Üstelik kamuoyu oluşturmada etkin medyanın büyük bölümü de aynı çizgide.

CHP ülke adına yeni bir vizyon ortaya koyma konusunda ciddi sıkıntı yaşıyor. Bu nedenle iktidara geldiklerinde hangi projeleri hayata geçireceklerinden daha çok, doğrudan AK Parti karşıtlığı üzerinden oy devşirme çabası dikkatleri çekiyor. Bu kısır politika nedeniyle CHP yönetiminin sandık yaklaştıkça AK Parti’ye karşı daha agresif bir politika izlemesi ve üslubunu sertleştirmesi ihtimal dahilinde.

Medya destekli Kılıçdaroğlu rüzgarı bu haliyle sürerse, üstelik CHP’li yöneticiler giderek iki kutuplu hale gelen siyasi atmosferde AK Parti karşıtlığını sağ seçmenleri de incitecek bir üslupla sürdürmeyi tercih ederlerse, sağ seçmenlerin, hali hazırda sağdaki en güçlü parti olma özelliğini koruyan AK Parti etrafında bir kümelenmeye neden olması da ihtimal dahilinde.

Öyle görünüyor ki, Haziranda yapılacak seçim, biri sağdan biri soldan ilk kez 2 güçlü partinin yarışına sahne olacak. İki kutuplu siyasi atmosfer seçim yaklaştıkça sağdaki ve soldaki tüm küçük partileri olumsuz etkilemekte kalmayacak, farkındalık oluşturmada da büyük zorluk yaşamalarına neden olacak.

İlginç ittifaklar...

Ülkemizdeki statüko, görünüşte bölücü örgütü bir tehdit gibi algılamasına rağmen, AK Parti’yi iktidardan uzaklaştırma adına CHP – BDP ittifakı için bile zemin yoklaması yapıyor. Üstelik AK Parti oylarında az da olsa bir azalma olması ve bölme beklentisi ile (Demirel, Cindoruk, Erbakan, Şener, Yılmaz, Çiller, Baş vb.) sağdaki tüm siyasi aktörleri bir araya getirmek için çaba var. Fakat oluşturulması beklenen bu tür birlikteliklerin de en büyük handikapını, iki kutuplu hale gelmesi muhtemel seçim atmosferi oluşturuyor.

AK Parti karşıtlığı nedeni ile Kılıçdaroğlu önderliğindeki CHP parlatıldıkça, küçük sağ partilere ilgi duyan tüm sağ seçmenlerin gayri ihtiyari sola karşı psikolojik bir direnç göstermesi ve bunun da AK Parti’ye yaraması ihtimal dahilinde.

Nitekim yukarıda sıralanan geniş tabanlı sağ ittifaka Numan Kurtulmuş önderliğindeki HAS Parti’nin katılması beklenmese de, gittikçe kızışan AK Parti – CHP rekabeti ve yukarıda sıralanan birlikteliğe karşı HAS Parti tabanında oluşabilecek tepki, AK Parti’ye yakın bir tabana sahip olduğu söylenebilecek HAS Parti açısından da bir dezavantaj oluşturuyor. Tıpkı 2002 seçimlerinde Saadetli seçmenlerin AK Parti’ye yönelmeleri gibi...

MHP’nin referandum süreci başta olmak üzere geçtiğimiz 2 yılda CHP ile aynı safta görünmesi ve benzer siyasi söylemle hareket etmesi parti tabanında rahatsızlık oluşturdu. Sandık yaklaştıkça siyasi atmosferin keskin hatlarla iki kutuplu hale gelmesi durumunda, MHP oylarından az da olsa AK Parti’ye kayma olması da ihtimal dahilinde.

Ülkede sağ seçmenlerin oranı yaklaşık yüzde 65-70, sol oylar yüzde 30-35’dir. Sağ oylar ciddi oranda parçalanmadığı sürece bir sol partinin iktidar şansı yoktur. Parçalanmış sağ oyların CHP’yi iktidara talip siyasi aktör haline getirme olasılığı varsa da, sağ seçmen kesimlerini büyük ölçüde kuşatan sağdaki tek ve güçlü bir partinin varlığı CHP’nin bu yöndeki umutlarını heba eder.

Sözün kısası, AK Parti ile CHP arasında geçmesi beklenen çetin yarış, sağ kulvardaki tüm küçük partilerin öne çıkma çabaları açısından açmaz oluşturuyor. Üstelik, AK Parti'den daha cesur ve daha özgürlükçü söylem ve projeler geliştirmediği sürece, partilerin seçmenin ilgi odağı olma şansı bulunmuyor. Sadece karşıtlık söylemi seçmenin ilgisini çekmeye yetmiyor.

Heyecanlı bir seçim atmosferine hazır olun. Ülkenin önümüzdeki 6 ayı bu keşmekeşle akıp geçecek.
(Prof. Dr. Osman ÖZSOY/20 Aralık 2010)

  •  
  • >